Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin (k.s) hayatı
Ahmed Yesevî Hazretleri (k.s) bugün Kazakistan’ın Çimkent şehri yakınlarında yer alan Sayram kasabasında dünyaya gelmiş, dinî tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra yine o bölgedeki Yesi (bugünkü adıyla Türkistan) şehrine yerleşmiş, uzun yıllar halkı maneviyat yolunda irşad ettikten sonra burada vefat etmiş bir mutasavvıftır. Babası İbrahim Şeyh, Sayram ve civarında mürîdleri olan tanınmış bir sûfî idi. Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Ahmed Yesevî Hazretleri, bir süre Otırar’daki Arslan Bab isimli şeyhin yanında dinî-tasavvufî eğitim gördü. Onun da vefat etmesi üzerine başka şehirlerde eğitimine devâm etti.
Zamanın önemli ilim merkezlerinden Buhara’ya giden Hâce Ahmed Yesevî Hazretleri burada Yûsuf Hemedânî Hazretlerini (k.s) intisap edip mürîdi oldu. Bazı kaynaklarda Yesevî’nin Şihâbeddin Sühreverdî’ye (ö. 632/1234) veya Ebû’n-Necîb Sühreverdî’ye (ö. 563/1168-69) de mürîd olup icâzet aldığı söylenir. Akrabaları arasında başka şeyhler de olan ve babasının Yesi’deki halifesi Mûsâ Hoca ile yakınlığı bulunan Ahmed Yesevî’nin bu akraba çevresinden de önemli derecede tasavvufî eğitim almış olması muhtemeldir.
Eğitimini bitirdikten sonra Yesi’de dergâh kurup insanları dinî ve ahlâkî yönden yetiştiren Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri, tasavvufî düşüncelerini Türkçe ve sade şiirler ile anlatmış, hikmet adı verilen bu şiirler zamanla toplanarak Dîvân-ı Hikmet mecmuaları meydana gelmiştir. Bazı menkıbelerde ağaçtan tahta kaşık yontup satarak geçimini temîn ettiği ifade edilmekteyse de, aslında varlıklı bir aileye mensup olduğu anlaşılmaktadır.
Hakkında nakledilen menkıbelerden anlaşıldığı kadarıyla Yesevî, dergâhtaki zikir usulü sebebiyle dönemîndeki bazı âlimler tarafından eleştirilmiştir. O da bazı şiirlerinde samimiyetten uzak âlimler ile sahte sûfîleri tenkit etmiştir. Sohbetlerinde ve şiirlerinde en çok işlediği konular Allah ve peygamber sevgisi, fakîr ve yetimleri korumak, dinî kurallara riayet, güzel ahlâk, zikir, nefs ile mücadele, kendini eleştirmek (melâmet), ölümü düşünmek, manevî mertebeler ve bu mertebeleri aşmadan şeyhlik iddiasında bulunmanın kötülüğü gibi mevzulardı.
Rivâyete göre Ahmed Yesevî Hazretleri altmış üç yaşına geldiğinde dergâhında yerin altına küçük bir oda şeklinde çilehane yaptırdı. Ömrünün kalan kısmını çoğunlukla orada ibâdet ve tefekkürle geçirdi. Geç dönemlere ait bazı kaynaklarda Ahmed Yesevî Hazretlerinin Hicrî 562 (M. 1166-67) senesinde vefat ettiği belirtilmiş ise de, bazı araştırmacılar bu tarihin biraz daha ileriye alınması gerektiğini düşünmektedirler.
Ahmed Yesevî Hazretlerinin İbrahim adında bir oğlu olmuşsa da kendisi hayâttayken vefat etmiştir. Yesevî Hazretlerinin nesli Gevher isimli kızından devâm etmiştir. Türkistan, Mâverâünnehir ve Orta Asya’da olduğu gibi Anadolu’da da kendilerini Ahmed Yesevî Hazretlerinin neslinden sayan pek çok ünlü şahsiyet çıkmıştır. Semerkantlı Şeyh Zekeriyyâ, Üsküplü Şâir Atâ ve Evliya Çelebi bu isimlerden birkaçıdır.
XIV. yüzyılın sonunda Emîr Timur, Türkistan bozkırlarında şöhreti ve nüfuzu iyice yayılmış olan Ahmed Yesevî Hazretlerinin kabrini ziyaret edip kabrin üstüne bir türbe yapılmasını emretmiş, birkaç yıl içinde türbe, cami ve dergâhıyla birlikte bir külliye oluşturmuştur. Bugün bu türbe Orta Asya’nın en önemli ziyaret yerlerinden biridir. Ahmed Yesevî Hazretlerinin çilehânesi ile türbesi arasında yüz metre kadar mesafenin olması, onun ilk ve asıl dergâhının çilehane bölgesinde olduğunu akla getirmektedir. Vefatından sonra defnedildiği yere zamanla büyük bir külliye yapılınca kütüphane, aşevi, mescid ve derviş hücrelerinden oluşan yeni ve daha büyük bir dergâh meydana gelmiş olmalıdır.
Ahmed Yesevî Hazretlerinin Yesi’de irşada başladığı sıralarda Orta Asya’da İslâmlaşmanın yanı sıra yaygın tasavvuf hareketleri de vardı. Bu dönemde Yesevî, Taşkent ve Sirderya ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında büyük bir etkiye sahip olmuştu. İslâm’ın esaslarını, güzel ahlâkı, tasavvufun âdâb ve erkânını basit ve yalın bir dille öğretiyordu. Bunun için, halk edebiyatından alınan anlatım teknikleriyle örülmüş hece vezninde manzumeler söylüyordu. Hikmet adı verilen bu manzumeler, dervîşleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar ulaştırılıyordu. Bu sayede Yesevîlik, kısa süre içinde Orta Asya Türkleri arasında yayıldı.
Mürîdlerinden Sûfî Muhammed Dânişmend’in kaleme aldığı Mir’âtü’l-kulûb isimli eserde Ahmed Yesevî Hazretlerinden nakledilen: “Âhir zamanda bizden sonra öyle şeyhler zuhûr edecek ki, şeytân onlardan ders alacak ve onlar şeytân’ın işini yapacaklar… Ehl-i Sünnet ve’l-cemâati düşman görüp ehl-i bidat ve dalâleti sevecekler” şeklindeki sözleri ile bazı Dîvân-ı Hikmet nüshâlarında yer alan:
“Mürşidlikni da‘vâ kılur şartın bilmes
Helâl harâm, sünnet, bid’at farkın bilmes
Bû-Hanîfe mezhebinde hergiz yürmes
Diger bid‘at mezheplerdin yürürlere”
şeklindeki ifadeleri, diğer Orta Asya Türkleri gibi Ahmed Yesevî Hazretlerinin de Sünnî ve Hanefî olduğunu göstermektedir. Ahmed Yesevî Hazretlerinin sözlerini ihtivâ eden en eski eserlerden biri Sûfî Muhammed Dânişmend’in Mir’âtü’l-kulûb isimli Çağatay Türkçesi ile yazılmış olan eseridir. Yesevî’nin menkıbelerini ihtivâ eden en eski eser de Hüsâmeddin Sığnâkî’ye (ö. 711/1311-1312) nisbet edilen Risâle der tercüme-i Ahmed Yesevî adlı Farsça menâkıptır. Bu eserlerin her ikisi de yayımlanmıştır. Ahmed Yesevî Hazretleri, hikmetlerdeki düşünceleri ve bilhassa menkıbevî hayâtıyla Orta Asya tasavvufunun en büyük isimlerinden biri olmuştur.
Hâce Ahmed Yesevî Hazretlerinin Eserleri
1. Dîvân-ı Hikmet
Yesevî’nin Türkçe şiirlerini içine alan derlemenin adıdır. Dîvân-ı Hikmet nüshâları, muhteva bakımından olduğu kadar dil bakımından da önemli farklılıklar arz eder. Bu durum, hikmetlerin farklı şâhıslar tarafından yazıldığını veya derlendiğini gösterir. Bir kısmı kaybolan veya zamanla değişikliğe uğrayan hikmetler derlenirken yeni hikmetler eklenmiş, böylece ana metin kısmen aslından uzaklaşmıştır. Bununla birlikte, bütün hikmetlerin temelinde Yesevî’nin özü Kur’ân ve sünnete dayanan inanç ve düşünceleri ile tarîkatının esasları bulunur. Hikmetler, Türkler arasında bir düşünce birliğinin teşekkül etmesi bakımından çok önemlidir. Dîvân-ı Hikmet, eski ve yeni harflerle birçok
kez yayımlanmıştır.
2. Fakrnâme
Yesevî’ye izâfe edilen ve Çağatay Türkçesi ile yazılmış olan Fakrnâme, Dîvân-ı Hikmet’in Taşkent ve bazı Kazân baskılarında yer alır. Müstakil bir risâleden çok Dîvân-ı Hikmet’in mensur bir mukaddimesi niteliğinde olan Fakrnâme, Kemal Eraslan tarafından yayımlanmıştır.
3. Risâle der-Âdâb-ı Tarîkat
Taşkent’te yazma nüshâları bulunan bu küçük Farsça eser, tarikat âdâbı ve makamları, mürîd mürşid ilişkileri, Dervîşlik, Allah’ı tanımak ve ilâhî aşk gibi konular hakkındadır. S. Mollakanagatulı tarafından Kazâk Türkçesi’ne tercüme edilerek yayımlanmıştır (Almatı 2012).
4. Risâle der-Makâmât-ı Erba‘în
Yesevî’ye nisbet edilen Farsça yazma ve küçük bir eser olup, şerîat, tarikat, marifet ve hakikattan her biri hakkında onar makâm olmak üzere toplam kırk makâm ve kâideyi ihtiva etmektedir. Şimdilik bilinen tek nüshası Kütahya Tavşanlı Zeytinoğlu İlçe Halk Kütüphânesi’ndedir (nr. 1056, vr. 112a-113a).
Hâce Ahmed Yesevî Hazretleri (k.s)
Biyografi
Bir Yorum Bırak
Yorum yazmak içingiriş yapmanız gerekir.