Alemlere Rahmet Olan Aşıklar
Yeryüzünde işlenen bunca zulüm ve isyanları gördükçe, şunları düşünmemek elde değil: Yer ve gök bunlara nasıl tahammül ediyor? Güneş, Rabb’ini tanımayan bu insanları aydınlatırken harcadığı enerjiye acımıyor mu? Hayvanlar, insanlığa paydos etmiş bu zalimlere canlarını verirken hiç üzülmüyorlar mı? Onca inkar ve isyana karşı, bunca rahmet ve ihsanın sebebi nedir ve bütün bunlar kimdendir?
Şunu itiraf edelim: Eğer kainatta işlenen bunca isyana rağmen insanların üzerine taş yağmıyor, yer ile gök kapanmıyor; güneş hayat sunan ışınlarını karartmıyor, üstten yağmur alttan su gelmeye devam ediyor, bize et ve süt veren hayvanlar hizmetten kaçmıyor ve şimdilik kıyamet kopmuyorsa, bunun bir sebebi vardır. İlim ve insaf diyor ki:
Bunun sebebi, ihlasla kulluk mihrabını bekleyen sadık müminlerdir. Salihler, bu kainatın sigortasıdır. Onlar, yüce yaratıcının, “Ben cinleri ve insanları ancak beni tanısınlar ve bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 51/56) hükmüne uygun yaşamakta ve O’na diğer varlıklar adına da şükretmektedirler.
Kainattaki Hakk’a iman ve irfanın bulunmadığı gün, var olan hikmeti kaybolur ve dünya hayatı son bulur; kıyamet kopar. Demek ki gökler ve yerler, sadece müminlerin kalbindeki ilahi aşk ve imanın hatırına ayakta tutulmaktadır. Eğer o iman ve irfan sahipleri olmasa, kainat çoktan yıkılırdı. Kainatın efendisinin belirttiği gibi: Bu kainatın yıkılacağı gün, dünyada “Allah” diyen hiçbir mümin kalmayacak; hepsi ruhları alınıp öbür aleme göçmüş olacak ve kıyamet kafirlerin üzerine kopacaktır. Yani kainatın hayatı, müminlerin varlığına endeksidir. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) bu gerçeği,
“Yeryüzünde ‘Allah’ diyen kimseler kaldığı sürece kıyamet kopmaz.” şeklinde ifade buyurmuştur.
Demek ki Allah’a (celle celaluhu) iman eden müminler ve onların halis zikirleri kainatın yıkılmasına mani olmaktadır. İşte ilahi hüküm:
“Eğer Allah, insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savmasaydı elbette yeryüzü altüst (ve insanlar helak) olurdu. Lakin Allah bütün insanlığa karşı lutuf ve kerem sahibidir” (Bakara 2/251).
Meşhur müfessir İbn Cerir-i Taberi, ayetteki ilahi muradı ve mesajı şöyle özetler:
“Eğer Allah Teala iman ve taat ehli insanların bereketine, şirk ve isyan eden insanlara gelecek azabı defetmeseydi, insanlar helak olur, yeryüzünün altı üstüne gelirdi. Fakat Allah (celle celaluhu), iyilerin bereketine kötülerden, itaat ehlinin hürmetine isyan edenlerden, müminlerin hatırına kafirlerden azabı defedip kendilerine mühlet vermekle halka büyük lutufta bulunmaktadır. Bu ayet, bütün münafık ve kafirlere Allah Teala’dan bir duyurudur. Bu buyrukta deniliyor ki: Ey münafık ve kafirler şunu iyi bilin ki, Allah’a ve Resulü’ne iman eden, basiret ehli, Allah’ın (celle celaluhu) emirlerini yerine getiren müminler aranızda bulunduğu için, başınıza gelecek azaplar savılıyor. Yoksa alemdeki bu düzen böyle devam etmez, dünya başınıza yıkılırdı.”
Küfrün başı Ebu Cehil bir defasında, “Eğer bu Hz. Peygamber’in getirdikleri ve söyledikleri doğru ise gökten başımıza taş yağsın veyahut Allah bizi acı bir azap içinde yaksın!” diyerek işi alaya almıştı. Küfür ve isyan halinde iken elinden alınmayan nimetlere aldanmıştı. İnen ayet-i kerime, Ebu Cehil’i çoktan hak ettiği bu azabın niçin tehir edildiğini şöyle açıkladı:
“Resulüm, sen onların arasında iken Allah onlara azap indirecek değildir. Ve onlar istiğfar edip Allah’a yöneldikçe de Allah kendilerine azap etmeyecektir.” (Enfal 8/33)
Bu ayet-i kerime bize şu işaretlerde bulunmaktadır:
Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) bulunduğu yerlere umumi azap inmez. Allah’ın resulü, sünnetini ihya eden kamil müminler vasıtasıyla halkın arasında manen yaşamaktadır.
Bir memlekette Resulullah‘ın (sallallahu aleyhi vesellem) sünneti yaşanıyorsa o memlekete de umumi azap gelmez.
Bir kalpte Resul-i Kibriya’nın (sallallahu aleyhi vesellem) sevgisi bulunuyorsa o kalp bunalıma girmez.
Bir ev halkı, sünnet edebine dikkat etse o evde geçimsizlik olmaz.
Aralarında Resulullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) varisi kamil mürşidler bulunan bir cemiyet, onlara tabi olduğu sürece ruhi bunalım ve ahlaki çöküntü yaşamaz.
İlahi sevgi ve zikir, insanın içindeki sıkıntıları yok eder.
Tövbe ve istiğfar, kalplere huzur, beldelere bolluk getirir. Samimi gözyaşları ve halis dualar, birçok belayı defeder.
İnsanlık, Rabb’ini bırakıp eşyaya tapınca, alemde kızılca kıyametler kopmaya başlar. İçte buhranlar, dışta zulümler ortalığı sarar. Herkes ayrı bir dert içinde yanar. Cemiyetteki sulh, kalpteki sükunetle mümkündür. Bunun mimarları da kalbini Allah (celle celaluhu) aşkıyla mamur etmiş gerçek müttakirlerdir. İnsanlık onlara hem muhtaç hem de borçludur.
Allah dostlarının aleme nasıl rahmet olduğunu şu misalle anlamaya çalışalım:
Bir adamın 1000 tane can düşmanı olsa ve onları topluca bir binada yakalasa, adamın elinde de hepsini imha edecek bir silah bulunsa, tam imhaya karar vereceği sırada, çok sevdiği bir can dostu aynı binanın penceresinden başını uzatsa, adama baksa, gülümseyip el sallasa, 1000 düşmanın arasında böyle bir dostunu gören bu adam elindeki silahı ateşler mi? Elbette ki hayır! Bütün düşmanlarını o bir dostunun hatırına bağışlar, intikamını erteler. Sonsuz kerem sahibi Allah (celle celaluhu) da böyle yapıyor. Halkın hak ettiği nice azaplar, Allah Allah diye inleyen müminlerin hatırına halktan savılıp tehir ediliyor. Bu ümmetin içinde öyle nazlı kullar vardır ki alem onların bereketine selamette kalır.
Bakınız Rahmet Peygamberi (sallallahu aleyhi vesellem) onlardan nasıl bahsediyor:
“Hiç şüphesiz Allah (celle celaluhu), bu ümmete içlerindeki zayıf Salih kullarının dua, namaz ve ihlasları sebebiyle yardım eder.”
“Siz ancak içinizdeki zayıf görünümlü Salih kulların dua ve bereketiyle ilahi yardıma ve zafere ulaşırsınız.”
“Şüphesiz Allah Teala, bir Salih müslümanın bereketine komşularından yüz tane haneden belayı defeder.”
“Abdallar (seçkin ehlullah) kırk kişidir. Şam bölgesinde bulunurlar. İçlerinden biri vefat edince, Allah onun yerine bir başkasını getirir. İnsanlar onların (dua ve bereketi) sebebiyle yağmura kavuşur. Onların bereketiyle (müminlere düşmanlarına karşı ilahi yardım olunur, halkan (umumi) azap kaldırılır.”
“Yeryüzü İbrahim Halilürrahman’ın (aleyhisselam) misli (kalp ve ahlaken ona benzeyen) kırk kişiden hiçbir zaman boş kalmaz. Size onların bereketiyle yardım olunuyor, rızık veriliyor ve yağmur yağdırılıyor.”
“Allah’tan korkan gençler, otlayan hayvanlar, rüku eden büyükler, süt emen sabiler olmasaydı (yaptığınız isyanlar yüzünden) üzerinize azap yağardı.”
“Allah Teala buyuyor ki: Kullarımın bana en sevimli olanları benim için birbirini sevenler, mescidlerimi mamur edenler ve seherler istiğfarla geçirenlerdir. Onlar öyle kimselerdir ki ben yeryüzündeki insanlara bir azap etmek istediğimde onlara bakarım ve azap etmekten vazgeçerim.”
Dense ki: “Bugün dünyanın manzarası hiç de hoş değil. İslam alemi sıkıntıdan, diğer milletler bunalımdan başlarını alamıyorlar. Her bölgede bir çeşit musibet ve afet var. Bu azap değil midir? Hadislerde anlatıldığı gibi bu azaplara mani olacak iman ve gönül ehli kalmadı mı?” Cevabı yüce Allah veriyor:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, işlediğiniz amellerin yüzündendir. Halbuki Allah çoğunu da affetmektedir” (Şurâ 42/30).
Evet, bizlere gelecek azabın çoğu affedilmiştir. Karşılaştığımız bu sıkıntılar ile sadece ikaz ediliyoruz. Şunu da bilelim ki müminlerin dünyada çektikleri sıkıntılar, ahrette tekrarlanmayacaktır. Bu hususi sıkıntıların tek sebebi, İslamın izzetini bırakın ehl-i dünyaya özenmektir. Bununla birlikte umumi azabın tehir edilmesi ve hayatın normal seyrinde gitmesi, ilahi rahmetin eseridir. Ve bu rahmeti üzerimize çekenler de –adetleri çok az da olsa- aramızdaki sadık müminler ve kamil insanlardır. Onlara çok şey borçluyuz.
Alemlere Rahmet Olan Aşıklar
Tasavvuf Sohbetleri Yazı Dizisi
Bir Yorum Bırak
Yorum yazmak içingiriş yapmanız gerekir.