Tasavvuf

Gönül Yapmak Gönül Yıkmak

Gönül Yapmak Gönül Yıkmak

Gönül Yapmak Gönül Yıkmak
Tasavvuf Sohbetleri

Gönül nazargâh-ı ilahidir, yani yüce Allah’ın nazar ettiği yerdir.

Gönül, iman ve ilahi aşk ile sevgisiyle mamur olunca, en kıymetli cevher, en kudsi mahal olur. Bu iman ve sevgi ona öyle bir şeref ve hatır kazandırır ki haksız yere onu incitenin düşmanı yüce Allah olur.

Allah (celle celaluhu), mümin kulunun gönlüne özel bir değer vermiştir. Onun değerini düşürenden hesabını sorar. Bu hep böyle olmuştur. Onun için gönül yıkmak Kabe’yi yıkmaktan daha tehlikeli bulunmuş; bir gönül yapmak ise Kabe’yi yeniden yapmaktan kıymetli ve daha sevap görülmüştür.

Büyük veli Yunus Emre (kuddise sırrıhu) gönlü ne güzel tarif etmiş:

Gönül Çalab’ın tahtı
Çalap gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yakar ise…

(Çalap/Çalab, Farsça bir kelimedir ve Mevla, Hûda, Tanrı manasındadır.)

Evet, gönül yıkmak Kabe’yi yıkmaktan daha tehlikelidir. Bir gönül yapmak ise Kabe’yi yeniden inşa etmekten daha sevaptır.

Kabe’yi Halil Peygamber (aleyhisselam) taş ile inşa etmiştir. Ona “Beyt-i Halili” (dostun yaptığı ev) derler, Mümindeki gönül kabesini ise yüce Allah nuruyla kuşatıp aşk ve sevgisiyle süslemiştir. Ona da, “Beyt-i Celili” (yüce Allah’ın yaptığı ev) derler. İkisinin de hakkı ve hatırı vardır. Ancak müminin hatırı öndedir, ona karşı koruyacağımız haklar çoktur. Bunu, Hz.Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Kabe’yi tavaf ederken şöyle ifade buyurmuştur:

“Sen ne güzelsin , kokun da ne hoştur! Sen ne kadar büyüksün; hürmetin de çok büyüktür! Allah’a yemin olsun ki müminin hürmet ve kıyamet senin hürmetinden daha büyüktür. Şüphesiz Allah Teala sende bir şeyi haram kıldı; seni haram bölgesi yaptı. Fakat mümin üç şeyin haram kıldı; malını, kanını ve şerefini… Bir de mümin hakkında kötü zan beslemeyi yasakladı.

Gönülsüz Güzellik Olmaz

Yüce Allah’a dostluğun merkezine gönül vardır. Gönülsüz kulluk ve dostluk olmaz. Sevgi gönüle girmedikçe, iman kalbe inmedikçe sahibine fayda vermez. Bunun için yüce Allah gönüle öncelik vermiş, ilk olarak onu davet etmiş, peygamberlerine önce gönüle girmelerini, kalbi kazanmalarını emretmiştir. Kalbi kazanan kimse en büyük zaferi elde etmiştir. Kalbi kaybeden kimse ise ne yapsa, insandan ve insanlıktan uzaktadır.

İlim, siyaset, servet, sanat ve bütün fenler, insan gönlünü süslemeye ve sevindirmeye hizmet ederse ne güzel, yoksa hepsi boşa gitmiş olur. Bütün dünya insana hizmet için hazırlanmıştır. İnsan ise ilahi sevgiye taşıma, yüce ahlakı yaşama, kendisi ve kainat adına yüce yaratıcıya şükretmek için yaratılmıştır. Bunu yapacak olan ise gönüldür. İşte bu gönlü hazırlamak için yapılan hizmetler, insana ve insanlığa yapılacak en büyük iyiliktir.

Hizmet ehli, bu ulvi iş için gönlünü ortaya koymalıdır. Gönülsüz hizmet ve ibadet olmaz. Gönülsüz yapılan hizmet için, hayır ve sevap yazılmaz. Çünkü güzel amelin birinci şartı iman, ikinci şartı iradedir. Yani gönlün hayırlı işe istek ve sevgi ile katılması gerektir. Sonra amel usulüne ve edebine göre yapmak gerekir.

İnsan Allah (celle celaluhu) yolunda önce kendi gönlünü kazanılmalıdır. Yani herkes gönlünü gündeminde almalı; onu manevi kirlerden temizlemeli, şeytanın tasallutundan kurtarmalı, kötü arzulardan arındırmalı, sevgi ile güzelleştirmeli, ihlas ile ibadet yapmayı hazırlamalı, ilahi sevgiyi taşıyacak, güzel ebedi yaşayacak hale getirmelidir. Kendi gönlüne ilaç bulamayan kimse, başkasına derdine derman olamaz.

Gavs-ı Sani (kûddise sırrıhû) bu konuda şu mühim uyarıyı yapmıştır:

Başkalarına hizmet etmek isteyenler, kendilerini ıslah etsinler yeter. Çünkü nefsini ıslah eden kimse başkalarına fayda verebilir ve güzel şeyleri temsil edebilir. Allah dostları, nefislerini ıslah edip güzel ahlakı elde ettikleri için Allah (celle celaluhu) yolunda insanlara büyük faydaları dokunmuştur. En büyük hizmet, güzel ahlaklı ve edepli bir insan olmaktır.

Gönüle Girmenin Yolu

Gönüle girmenin yolu sevgi, incelik ve nezakettir. Sert ve kaba insanların gönüle girmesi mümkün değildir. Gönül sevgi dilinden anlar; bu dilden konuşmayana kulağını tıkar, kapısını kapar. Nefis mala mansıba meyleder, mide yemeği bulunca keyfeder, fakat gönül sevgiden başkasına iltifat etmez. Gönül korkutarak kazanılmaz.

Gönülleri Allah (celle celaluhu) sevgisiyle buluşturmak için bütün peygamberler en güzel sıfat ve ahlakla insanlığın önüne çıkarılmıştır. Onlar ince ruhlu, güzel huylu, sevgi yüklü, samimi, edepli, cömert ve mert kimselerdir. Onların izinden giden ve Hakk’a daveti üstlenen Allah dostları da aynı güzel sıfatlarla gönülleri fethetmişler ve onlara ilahi sevgiyi aşılamışlardır.

Allah Teala, Hz. Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem) gönüllere girmenin ve onları hak yolda bir araya getirmenin ancak rahmet, merhamet, bağışlama ve sevgi ile olabileceğini şöyle bildirmiştir:

Resulüm, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba davranışlı ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz onlar etrafında dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et, bir iş yaparken kendileriyle istişare et.

Bir başka ayette, hak yolda gönülleri birleştirmenin dünya dolusu mal sarfetmekle değil ancak ilahi sevgi ve yardım ile mümkün olduğu bildirilmiştir.

Şu halde hak yolunda hizmeti seçenler, insanların kalplerini neyin etrafında toplamak istediklerine iyi bakmalıdırlar. Bunu gönüllere Allah (celle celaluhû) sevgisini işlemekten ve onun meyvesi olan güzel edebi elde etmekten başka bir yolu olmadığı bilinmelidir.

Her Gönül Kıymetlidir

Sevgide, edepte ve hizmette insan ayrımı yapılmaz. İçinde iman bulunan her gönül hürmete layıktır, kıymetlidir, şereflidir. Her mümin, farklı derecelerde olsa da sevgiye, edebe ve hizmete layıktır. Hatta inkarcıların gönlü de müminlerin sebep olacağı iman hizmetine ve gerçek sevgiye muhtaçtır. Gönül ehli olanlar gönlün kıymetini bilir. Gözünü benlik ve menfaat hırsı bürünmüş olanların ise gönül deyince aklına oyun ve eğlence gelir.

Allah (celle celaluhû) rızasına aşık olanlar, insan ayırımı yapmadan hizmet ederler. Onlar anne babalarının gönlü gibi, diğer insanların gönlünü de kazanma peşindedirler. Herkese layık oldukları edebi gösterirler. Kimseye karşı büyüklük taslamazlar, ikiyüzlü davranmazlar, içten pazarlık yapmazlar. Kibarlıklarını zengine fakire göre değişmez. Yaratılan bütün varlıklara yüce Mevlamız’ın sanatı diye, sevgi gözüyle bakarlar, hepsine edeple davranırlar. Her gönlün bir rızası ve duası vardır; onu almaya çalışırlar.

Özellikle fakir ve gariplerin gönlünü almaya çalışmalıdır. Hiç kimseye ikinci sınıf insan muamelesi yapmamalıdır. Bazı müminleri göğe çıkarıp diğerlerini yerin dibine batırmamalıdır. Yüce Allah’ın verdiği kıymet kadar herkese kıymet vermelidir. Allah (celle celaluhu) gönüllere ve güzel niyete bakar. Biz gönülleri ve niyetleri bilemeyeceğimize göre, herkese edepli davranmak en iyisidir, en güzelidir. Atalarımız “Her geceni Kadir, Her geçeni Hızır bil!” derken, bu edebe dikkat çekmişlerdir. Gösterdiğimiz edep, onu hak edene hürmet yerine geçer; hak etmeyene ise ibret ve ders olur. Page Break

Kalpler Bir Kez Soğuyunca

Etrafınızda, bir zamanlar hayır ve hizmetler içinde koşarken, kendisini bir kenara çekip nefsiyle baş başa kalmış insanlar görürsünüz. Ona, “Niçin hayırdan uzaklaştın, ibadetlerini aksattın?” diye sorsanız, sebep olarak davranışı bozuk bir mümini gösterecektir. Çünkü o, önce edepli bir mümini sevmiş, hayra sarılmış; sonra sert suratlı, acı dilli bir mümine kızmış, hayırdan kaçmıştır.

Allah Resulu bir gönlün Allah (celle celaluhu) yoluna yönelmesine vesile olmayı, bütün dünyaya ve içindekilere sahip olup onları sadaka vermekten daha hayırlı görmüştür. Çünkü bir gönlün ilahi sevgiden birazcık nasiplenmesi ona ebedi saadeti, cenneti ve Allah’ın (celle celaluhu) cemalini seyretmen nimetini kazandırır. Bir gönlün bu sevgiden soğumasına sebep olmak en büyük cinayettir. İyi niyetle ve hizmet adına da olsa, insanlara kaba davranıp gereksiz yere kızarak onları ebedi sevgi yolundan soğutamayız. Şu hadiseden ibret almalıdır:

Ashab-ı güzinden Ebu Hüreye (radıyallahu anh) anlatıyor:

Henüz yeni Müslüman olmuş, Medine dışında yaşayan bir zat, Allah Resulü’ne geldi. Ciddi bir ihtiyacı olduğunu söyleyerek yardım istedi. Allah Resulü kendisine bir şeyler verdi ve adama,

Nasıl, sana yeterince iyilik ettim mi?” diye sordu. Adam,

Hayır, güzel bir iyilik yapmadın!” dedi.

Bunu işiten bazı Müslümanlar adamın sözüne kızdılar ve harekete geçmek istediler. Allah Resulü onlara yerlerinde durmalarını, bir şey söylememelerini işaret etti. Daha sonra hane-i saadete gitti, adamı eve çağırttı ve,

Sen bizden yardım istedin, biz de bir şeyler verdik. Sonra da o şekilde konuştun!” buyurdu ve biraz daha şeyler verdi. Sonra adama,

Şimdi sana yeterince iyilik ettim mi?” diye sordu. Adam,

Evet, Allah ailen ve kabilen adına sana bol mükafat versin” dedi. Allah Resulü buyurdu:

Sen şimdi söylediğin bu sözleri, git aynı şekilde ashabımın önünde de söyle ki sana karşı içlerinde oluşan o sıkıntı gitsin.

Daha sonra adam mescide geldi. Yapılan iyilikten memnun olduğunu belirtip aynı sözleri tekrarladı. O zaman Allah Resulü şöyle buyurdu:

Benimle bunun arasındaki olay, şu adamın haline benziyor:

Bir adamın devesi vardı. Bu deve azgınlık edip sahibinin elinden kaçtı. Bir grup insan deveyi yakalamak için peşine düştüler, fakat deve onları gördükçe hepten ürküp kaçtı. Devenin sahibi onlara, ‘Beni devemle baş başa bırakın! Onun halinden, dilinden ben anlarım’ dedi ve yerden bir miktar ot koparıp deveye yanaştı. Deve otu görünce sahibine doğru geldi, teslim oldu. Adam da yükünü yükleyip üzerine bindi.
Eğer ben size uysaydım ve ona karşı sert tavrınızı engellemeseydim, bu adam (size vereceği tepki ile) ateşe giderdi.

Mümini Küstürmek, Allah’ı (celle celâluhû) Gazaba Getirir

İyi niyetle de olsa, şahsımızdan kaynaklanan usul ve edep hatası yüzünden hiçbir müminin gönlünü kırma, incitme, haktan soğutma hakkımız yoktur. Yapmışsak derhal özür dileyip kusurumuzu itiraf etmeli, karşı tarafla helalleşmeli, onun gönlünü almadan rahat etmemeliyiz. Çünkü gönü kabesini yıkanın hesabı ağır olur. Bu ümmetin içinde gönül ehli öyle erkek ve kadınlar vardır ki onu incitmek ilahi gazap altına girmek demektir. Şu hadiseyi iyi düşünmemiz gerekir.

Ebu Süfyan henüz Müslüman olmamıştı. Bir ara Medine’ye geldi. Hz. Selman, Süheyb ve Bilal’in (Allah hepsinden razı olsun) içinde bulunduğu bir topluluğun yanından geçiyordu. Onlar Ebu Süfyan’ı görünce, “Allah’ın kılıçları daha Allah’ın düşmanının boynuyla buluşmadı” dediler. Yani, boyu kesilesice adam, hala aramızda dolaşıyor diye söylendiler. Bu sözleri işiten Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) onları şöyle uyardı:

Kureyş’in reisi ve efendisi için böyle mi söylüyorsunuz?

Sonra Allah Resul’ünün yanına geldi, olanları anlattı. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyi vesellem),

Ebu Bekir, belki de sen onları kızdırdın. Eğer onları kızdırmışsan, bil ki Rabb’ini gazaba getirmiş oldun” buyurdu. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) hemen geri dönerek,

Ey kardeşlerim, sizi kızdırdım mı?” diye sordu, onlar da,

Hayır kardeşim, Allah seni affetsin” dediler.

Dinimizde kızmak yalnız Allah içindir. Bir mümin açıkça yaptığı bir yanlış işinden dolayı uyarılır, hataya devam ediyorsa Allah için kızılır. Buna hakkımız vardır. Hataya, yanlışsa kızarız, fakat mümin kardeşimizden nefret edemeyiz. Ona ‘’Ne halin varsa gör, kahrol git!’’ diyemeyiz. Kendisine karşı nasihat, ikaz ve dua görevlerimizi yapıp onun hatasından dönmesine yardımcı olmaya çalışırız. Kendisine bir fayda veremiyor, aksine biz zarar görüyorsak, o zaman bu işi ehline havale edip aradan çekiliriz.

Kimseyi Hor Görme!

Şu olaydan ibret almalıdır.

Bir gün Hz. İsa (aleyhisselam), İsrailoğulları içinde Salih olarak tanınan bir kimse ile şehir dışına çıkmış bir yere gidiyorlardı. Halk arasında kötü ve günahkar haliyle bilinen bir adam da peşlerine takılmıştı. İstirahat için mola verildiğinde bu günahkar kul, samimi bir nedamet ve utanç hali içinde, gönlü kırık olarak onlardan ayrı bir yere oturdu ve merhametlilerin en merhametlisi Hak Teala’ya yöneldi,

Rabbim! Şu yüce peygamberinin hürmetine beni affet!” diye yalvardı. Kötü haline ve o güzel peygamberle birlikte olamadığına üzüldü. Salih bilinen kişi ise onun kendilerini takip ettiğini fark edince bundan rahatsız oldu, onu küçümsedi, ellerini semaya kaldırıp,

Allahım! Yarın kıyamet günü beni bu günahkar adamla birlikte haşreyleme!” diye ilticada bulundu.

Bunun üzerine Cenab-ı Hak, Hz. İsa’ya (aleyhisselam) şöyle vahyetti:

Ya İsa, kullarıma söyle; ikisinin de duasını kabul ettim. Boynu bükük mücrim kulumu affedip kendisini cennetlik kıldım. Halkın Salih zannetiği kişiye gelince, onu da benim affettiğim kulumla beraber olmak istemediği için cennetliklerden ayırdım.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyi vesellem) şöyle buyurmuştur:

Birinin, din kardeşinin hor ve hakir görmesi, ona günah olarak yeter.

Evliyanın büyüklerinden Ebu Bekir el-Betaihi (kûddise sırruhû): “İnsanları hor, hakir ve aşağı görmen senin için tedavisi mümkün olmayan büyük bir hastalıktır.

Hz. Mevlâna (kûddise sırruhû) gönül incitenleri şöyle ikaz ediyor:

Şunu bil ki sen Allah’ın (c.c) nazargahı olan bir gönlü incitip kırsan, sonra da Kabe’ye yaya olarak gitsen, kazandığın sevap gönül kırmanın günahını dengeleyemez.

Senin bir saman çöpü kadar değer vermediğin kırık gönül, arştan da üstündür, kürsiden de, levhten de, kalemden de!… Hor bile olsa gönlü hakir tutma! O, horluğuyla gene de üstünler üstündedir. Kırık ve mahzun gönül, Allah’ın (c.c) nazar ettiği yerdir. Onu yapan can ne mübarektir. Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü tamir etmek, Allah (c.c) katında bir çok hayır hasenattan daha yeğdir… Sus! Her kıldan iki yüz dil olsa da söylesen, gönül gene de anlatılmaz.

Nizameddin Evliya (kûddise sırruhû) demiştir ki:

Kalp kırmak, Allah Teala’nın kuluna en büyük lütfu olan yeri incitmektir. Salih bir insan kendisine nasıl davranılırsa davranılsın asla kimseye kötü söz söylememeli ve lanet etmemelidir. İnsanların kabahatlerini açıklamamalıdır.

Bir Hacdan Hayırlısı

Bir insana yapılacak en güzel iyilik, onu Allah (c.c)için sevmek ve onun gönlünü bu sevgiden nasiplendirmektir.

Sadakaların en güzeli, mahzun bir gönlü samimi sıcak bir tebessümle sevindirmektir.

En hayırlı insan, gönlündeki hayrı diğer insanlara ulaştırandır. Hayır, kalbe nur, gönüle sevinç veren ve kabri cennete çeviren güzelliklerdir. Buna kısaca edep denir.

Bir babanın çocuğuna bırakacağı en güzel mirası edeptir.

Yıkılmayan saltanat, gönüllere kurulan sevgi saltanatıdır.

Bugün en muhtaç olduğumuz şey, Allah için birbirimizi sevmek ve bu sevginin hakkını vermektir.

Son söz yine Yunus Emre’nin:

Yunus der ki ey hoca
İstersen git bin hacca.
Hepsinden iyice
Bir gönüle girmektir.


Gönül Yapmak Gönül Yıkmak
Tasavvuf Sohbetleri

Bir Yorum Bırak