Ormanlar Kralı Aslan Kıssası, Mesnevî’den Hikâyeler
Bir zamanlar balta girmemiş bir ormanda, pençeleri güçlü, sesi gür, görüntüsü dehşetli bir aslan vardı. Ormandaki bütün hayvanlar, bu aslanın karnını doyurmak için avlanmasından yılmışlardı. Her gün aralarından biri eksildiğinden dolayı, bu gün acaba sıra bende mi korkusundan titrer olmuşlardı.
Günün birinde hayvanlar, bu korkuya yeter demek için, ormanın güzel bir vadisinde toplandılar. Aralarında aslanla başa çıkabilecek hiçbir hayvan olmadığı için, en doğru çözümün, her gün aslana aralarından birini yemek olarak sunmak olduğuna karar verdiler. Her gün kura çekilecek, kurada çıkan hayvan kendi isteği ile gidip aslana yem olacaktı. Böylece diğer hayvanlar, ormanda korkusuzca dolaşabilecekti. Aslanın huzuruna gidip tekliflerini açıkladılar. Aslan, “Hile yapmayacağınıza, sözünüzde duracağınıza inansam, güzel bir teklif. Fakat ben şundan bundan çok hile gördüğümden, ağzım yandı. Onun için size güvenmiyorum. Avlanmaya devam edip rızkımı kendim arayacağım” dedi. Orman sakinleri, aslana tevekkül etmesini, tevekkülle rızkının çalışmadan geleceğini, av peşinde koşmasına gerek olmadığını söylediler. Aslan “Yaşamak için çalışmalı ve rızkımızın peşinde koşmalıyız. Bizleri ve bu dünyayı yaratanın önümüze koyduğu merdivenden çıkmak gerekir. Kural budur. Hayatta kalmak için çalışmak esastır” diyerek teklife sıcak bakmadı.
Orman sakinleri, bin bir örnekler vererek tevekkül etmenin yeterli olduğunu, Allah’ın yarattığı canlıyı aç bırakmayacağını anlatıp aslanı ikna ettiler. Aslanla aralarında bir anlaşma yaparak dağıldılar.
Ormandaki hayvanlar anlaşmaya uydular. Her gün aslanın yemeğini ayağına kadar götürdüler. Bu şekilde günler geçti.
Bir gün kura tavşana çıktı. Tavşan yan çizip baş kaldırdı ve “Bu zulüm ne zamana kadar sürecek? Birinin çıkıp buna engel olması gerekir” dedi. Diğer hayvanlar, “Böyle yapma. Bu güne kadar herkes uyum içerisinde davrandı. Hepimiz ormanda rahat dolaşır olduk. Verdiğimiz sözün, ettiğimiz yeminin gereğini, yapmak zorundasın” dediler.
Bunun üzerine tavşan arkadaşlarından süre istedi. Bu beladan tamamen kurtulmanın bir çaresine bakılacağını bildirdi. Düşüncesinin ne olduğunu soranlara sırrını açıklamayacağını belirtti.
Aslan geciken yemeğini beklerken, bir yandan da pençesiyle yeri kazıyordu. Tavşanın yavaş yavaş geldiğini görünce, kükreyerek bağırdı:
“Ey aptal hayvan! Beni bekletmekten korkmuyor musun? Neredesin? Niye salınarak gelirsin?” Tavşan, “Aman efendim, lütfedip bağışlarsanız gecikmemin sebebini açıklayayım” dedi. Aslan, “Ahmağın özrü kabahatinden büyük olur. İyiliği de layık olunca yaparım” dedi. Tavşan, “Her ne kadar lütfunuza layık değilsem de söyleyeceklerim sizin için çok önemlidir” diyerek anlatmaya başladı:
“Efendim, sabahın kuşluk vaktinde, daha semiz bir tavşan arkadaşımla birlikte size gelmek üzere yola çıktık. Yolda önümüze bir başka aslan çıktı. Bizi öldürüp yemek istedi. Kendisine, ‘Biz bu ormanın padişahının yiyeceğiyiz, ona gidiyoruz, bizi geciktirme’ dediysek de laf anlatamadık. ‘Sizin padişahınız da kim oluyor? Benim yanımda onun adını nasıl ağzınıza alırsınız? Sizi de padişahınızı da parça parça ederim’ dedi.
Bunun üzerine ben kendisinden size haber vermek için izin istedim. Karşımıza çıkan aslan da, ‘arkadaşını bana rehin bırakırsan olur’ dedi. Ona çok yalvardım, ancak fayda etmedi. Arkadaşımı rehin olarak bıraktı. Beni de size gönderdi.
Ya bu korkusuz aslanı yolumuzdan çekiniz ya da bundan sonra size gönderilecek yemekten ümidinizi kesiniz.” Aslan, “Çabuk düş önüme. Beni o kendini bilmezin yanına götür. Onun gibi yüzlercesinin cezasını verdim, onun da cezasını vereyim” deyince tavşan önde, aslan arkada yürümeye başladılar. Tavşan daha önceden işaret koyduğu bir kuyuya doğru aslanı götürdü. O derin kuyuya yaklaştıklarında tavşan geride kalmaya, çok korktuğunu belirten davranışlarda bulunmaya başladı. Bu durumu gören aslan iyice sinirlendi ve,
“Neden geride kalıyorsun? Benim yanımda korkmana gerek yok” dedi. Tavşan, “Padişahım o aslan şu ilerideki kuyuda oturuyor. Onun için korkumdan yürüyemiyorum” dedi. Aslan, “Korkma gel. Ben onun işini bir pençede bitiririm. Sen yürü bak bakalım kuyuda mı?” dedi. Tavşan, “Ben korkumdan yaklaşamıyorum. Efendim, siz beni kucağınıza alırsanız, cesaret edip bakabilirim” dedi.
Aslan tavşanı kollarının arasına aldı. Beraber kuyunun yanına yaklaştılar. Kuyuya baktıklarında suyun üzerinde aslan ve tavşanın aksi göründü. Aslan kuyuda heybetli bir aslanla, şişman tavşanı görünce kollarının arasındaki tavşanı bir kenara fırlatıp, kükreyerek kuyuya daldı. Derin kuyunun içinde boğulup gitti. Tavşan sevinçle müjde vermek için diğer hayvanların yanına koşarken bir yandan da dans ediyordu.
Nice zamandır canlarına kıyan aslandan kurtulduklarını öğrenmek bütün ormanı sevince boğdu. Bayram gibi kutlamalar yaptılar. Herkes küçük tavşanı tebrik etti, övgü dolu sözler söylediler. Küçük tavşan tevazuyla, “Ben küçük bir tavşanım. Güç veren Allah’tır. O yardım etti. Zihnime kuvvet, gönlüme nur ihsan etti. Onun yardımıyla aslanı alt ettim” dedi.
* * *
Ormanlar Kralı Aslan Kıssası
Mesnevi’den Hikayeler, Mesnevi I. Cilt
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî (k.s)
Bir Yorum Bırak
Yorum yazmak içingiriş yapmanız gerekir.