Nasihatler

Muhyiddin ibn Arabî’den Nurlu Öğütler

Muhyiddin ibn Arabî'den Nurlu Öğütler

Muhyiddin ibn Arabî’den Nurlu Öğütler

Mevlâ Hazretleri bizi ve seni kendisine taat etmeye muvaffak eylesin ve daima rızasına uygun olan işlerde kullansın.

Bil ki Cenâb-ı Hakk’ın bize yakınlığı ancak O’nun bildirip açıklaması ile bilinir. Hamdolsun bu hakikati bize bildirdi (1) ve peygamber göndererek sonsuz saadete ulaştıracak yolları gösterdi. Biz de peygamberlerin mübarek tebliğlerini “âmennâ ve saddaknâ” (inandık ve tasdik ettik), diyerek inanıp doğruladık ve memnuniyetle kabul ettik. Şimdi yalnız iman ettiğimiz ilahi emirlerini uygulamak ve kullanmak vazifesi kaldı.

İmdi ey Hak talibi, sana gerekli olan şeylerin birincisi Yaratıcı’yı, tevhid ve hakkında söylenilmesi doğru olmayan şeylerden kutsal zatını tenzih etmektir. Tenzih için Enbiyâ sûresi 22. ayet esas metindir(2). Zira Hakk’ın zatından başka ilah bulunmuş olsaydı, iradenin değişik olması yüzünden hiçbir şey var olamaz ve hiçbir fiil ortaya çıkamazdı.

Ey talip, sen şirk eden yani Allah’a ortak koşan kimseye aldırış etme ve ilahın bir olduğuna delil getirmeye kalkışma! Zira müşrük seninle birlikte Yaratıcı’nın birliğini ispat ve kabul ediyor(3) ve senden fazla olarak ortağı bulunduğunu ileri sürüyor. Batıl iddiasını ispat etmek yani ileri sürdüğü ortak için delil göstermek ona düşer.

Tevhid konusunda bu kadar bilgi sana yeter. Çünkü vakit çok kıymetlidir, onu kaybetmeye gelmez. Akıl ise selimdir, özelliğinin bozulması doğru olmaz.

Tenzih meselesine gelince bu meselede zamanımızda çok görünen yanlış inançlara dikkat etmek gerektir. İmdi ey kardeşim, tenzih bahsinde,

“Allah’ın misli, benzeri hiçbir şey yoktur” (Şûrâ 42/11) âyetini itikadına esas olarak al. Tenzih işinde bu ayet sana yeter. Bu ayete ters düşen her söz ve vasıf fazladır, onun gerçek hükmüne uymayan yanlış şeylerdir. Onun için tenzih işinde bu âyet anlamından fazla bir şey arama ve itikadını bu hakikat noktasından ayırma.

Bu hassas konuda şu hadis-i şerife dikkat etmeli ve önem vermelidir:

“Allah var idi ve O’nunla beraber hiçbir şey yok idi.” (4)

İslam alimler bu hadis-i şerife, “Şimdi de yine aynen öyledir” hikmetli sözünü eklediler.

Bu hadisi-i şerifin anlamına göre Canâb-ı Hak, kainat mevcut değil iken nasıl o güzel vasıflarıyla sıfatlı idiyse, alemleri yarattıktan sonra yine o mukaddes sıfatlarla vasıflıdır. Yani ezelde olduğu kutsal vasıflara, kainatı yaratmasından dolayı zatına hiçbir vasıf ve sıfat eklenmedi. Özetle, alem ve masiva denilen her bir şey yokluk perdesi ile örtülü iken Hakk’ın tenzihi için ne itikadda bulunur isen kainatın varlığı ile beraber yine o itikadda bulun.

Sana gerekli olan şeylerden biri de tevhid ve tebliğe dair olup Arap dilinin şivesine göre teşbii andıran ayetler, hadisler veya diğer peygamberlerden gelen ilahi sözlerin manalarını Allah’ın ilmine bırakıp hepsine inanmaktır. Zira bu ayetler ve sözler kutsal meziyetlerini anlayanlara indirilmiştir. Şûrâ sûresinin 11. ayetinde,

“O’nun misli, benzeri yoktur” anlamındaki ilahi tenzihin üstünde Cenab-ı Hakk’ı hiçbir kimse tenzih edemez. Zira Hak Teâlâ kendi zatını kendi şanına ve azametine yakışan bu geniş anlamlı sözle tenzih buyurdu. O yüzdün tenzih ve tevhid işinde bu ifadeyi iz’an sahifesine kazı ve bütün peygamberlere ve onların Hak tarafından getirdikleri ve haber verdikleri emir ve hükümlere, özetle bilip bilmediğin peygamber bildirilerine inan. Bütün sahabileri sev ve adaletlerini kabul et, haklarında kötü sözlerden sakın. Onları ayet ve hadisler ne sıfat ve meziyetle üstün tuttulursa onunla yetinerek içlerinden birini diğerine üstün tutmaktan çekin!

Cenab-ı Hakk’ın ve peygamberlerin kutsal saydıkları şiarlara ve zatlara hürmetli davran (5). Tarikt büyüklerinden gelen sözleri ve halleri kabul et, hatta onlardan gördüğün ve işittğin ama havsalana sığdıramadığın eser ve sözleri de kabul eyle.

Ey hidayet isteyen talip, bütün halka hüsnüzan etmeyi itiyat et, haklarında daima iyi ve güzel düşünce beslemeye kendini alıştır. Onlara vicdan selameti ve saf sine ile muamele et, peşin hükümlerden, ön yargılardan sakın. Müslüman kardeşlerine gıyaplarında dua edici ol.

Hak yolundaki dervişlere elden geldiğince hizmet et ve yardımlarda bulun. Onlara hizmet ettiğinden dolayı kendi nefsinde hiçbir şekilde bir üstünlük, fazlalık ve meziyet görme. Tersine senin ve yardımını kabul ettikleri için minnet duy ve üstünlüğü onlarda gör. Dervişlerin her türlü ağırlıklarını severek yüklen, eziyetlerine, cefalarına katlan. Huylarına, davranışlarına karşı sabır ve tahammül hususunda, “Allah sabırlılarla beraberdir” (Bakara 2/153) ayetini daima özenli olarak göz önünde tut.

Allah’ı zikretmekten, Kur’an-ı Kerim’i okumaktan, Hak yolundan sapmış olanları doğru yola çekmekten, iyiliği tavsiye etmekten, kötülüğü engellemekten, dargınlıkla birbirinden ayrılmış din kardeşlerimizin aralarını bulup düzeltmekten, sadaka vermeye teşvikten, özetle hayırlı sözlerden başka her türlü faydasız lakırdılardan ağzını kapat.

Gittiğin Hak yolunda sana yardım edecek uygun arkadaşı bul. Çünkü iman cevherini düzeltip süsleyen kimse, mümin kardeşinin yardımı ile kuvvet bulur. Hakikat ehlini inkar eden ve senin fikir ve hak arayan gidişine ters olan kimsenin yakınlığından sakın.

Her halde sana Hak yolunu gösterecek bir mürşid-i kamil ara ve bu teşebbüsünde doğruluğa sarıl. Zira doğruluk müminin özel alemetidir. Gerçekten herhangi bir talip Hak yolunda doğruluğa yapışırsa Cenâb-ı Hak kendisini elinden tutacak ve maksadına eriştirecek bir kamil mürşid‘e muvaffak eder. Ve hakkında her bir şeytanı, hayrı ilham edici bir melek kılar. Doğruluk öyle büyük bir iksirdir ki herhangi şey üzerine konulsa o şeyin kendisini değiştirip düzeltir. Yani bakır üzerine konulsa onu altın eder.



Açıklama:
1.Biz insana şah damarından daha yakınız” (Kaf 50/60).
Biz ona sizden daha yakınız ama görmezsiniz” (Vâkıa 56/85).
2.Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, bunların ikisi de fesada uğramış gitmişti. O halde arşın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan uzaktır, münezzehtir” (Enbiyâ, 21/22).
3.Andolsun ki onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan elbette ‘Allah’ diyeceklerdir” (Lokmân, 31/25).
4. Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, nr. 2009
5. Şiar yani işaret, alamet, sembol. Hac sûresi 32. ayetinde “şeair” olarak geçmektedir.
“Her kim Allah’ın şiarlarına saygı gösterirse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır” (Hacc, 22/32). Şiarlar, İslâm hükümdarları, evliya ve bütün mukaddes mekanlar, mübarek yerler, cami ve mescidler ile tefsir edilmiştir.

Muhyiddin ibn Arabî’den Nurlu Öğütler kitabından alıntıdır.


Muhyiddin ibn Arabî’den Nurlu Öğütler
Nasihatler
Muhyiddin ibn Arabî Hazretleri (kûddise sırrûhu)

Bir Yorum Bırak